Özet
Eski Türk inanç sisteminde Türk hakanları, idare hakkını (kut) yani meşruiyetlerini doğrudan Tanrı’dan almakta idiler. Ancak, nümizmatik verilere göre H. 381 / M. 991-992 yılından itibaren Türk hakanları, “Mevlâ Emîrü’l-Mü’minîn (halifenin kölesi) unvanı kullanarak hilafeti tanıdılar. Böylece, meşruiyeti doğrudan tanrıdan değil, tanrı ile hakan arasındaki hilafet makamından almaya başladılar. Bu durum, bir taraftan onların halk üzerindeki mutlak otoritesini zayıflatırken diğer taraftan, halk üzerinde tesirli olan ve kaynağını İslam’dan alan Bürokrat-ulema sınıfı arasında hakanlığın yıkılmasına kadar varan çatışmalara kaynaklık etti. “Kut” ise en azından hukukî zeminde eski anlamını kaybederek, yerini “baht, talih, saadet ve devlet” gibi anlamlara bıraktı